• +905334039483
Medya Alemi Dergi
?php echo get_bloginfo( 'name' ); ?>
  • Ana Sayfa
  • Hakkımızda
    • Künye
  • Hizmetler
    • Reklam Çalışmaları
    • Tanıtım Organizasyon
    • Etkinlik Planlama
  • E-Dergi
  • Röportaj & Yazı
    • Röportajlar
    • Yazarlar
    • Özel Haberler
    • Etkinlikler
  • İletişim
  • İLETİŞİME GEÇ

BİR BİYOGRAFİ FİLMİ ÜZERİNDEN CEM KARACA’YI ANLAMAK

Ana Sayfa / Özel Haberler / BİR BİYOGRAFİ FİLMİ ÜZERİNDEN CEM KARACA’YI ANLAMAK
  • Temmuz 11, 2024
  • Medya
  • 402 Views

Prof. Dr. Michael Kuyucu

Türkiye müzik endüstrisinde, müziğin cefasını en çok çeken yorumcu ve müzik insanı kim derseniz, size tartışmasız “Cem Karaca” derim. Yetmişlerin politize olmuş Türkiye’sinde kendisinin de söylediği gibi “Sadece şarkı söylediği” için başı belaya giren, o kadarla kalmayan,  adeta hayatının bir bölümünü feda etmek zorunda kalan bir sanatçıdır Cem Karaca.

Böyle bir sanatçıyı kaleme almak, böyle bir sanatçıyı anlatmaya çalışmak, hele böyle bir sanatçı için bir ürün hazırlamak büyük sorumluluk ister, ama gelin görün ki sinema sektörü bu sorumluluğu nerdeyse hiç kaile almayarak bir işe soyundu ve bir Cem Karaca biyografi filmi hazırladı. Bu filmi gerçekten de Cem Karaca’yı ve sanatını çok sevdikleri için mi çekmek istediler, yoksa son birkaç yıldır adeta furya haline gelen ve art arda çekilen, birbirinden kalitesiz biyografi sinema filmlerine birini daha eklemek için mi çektiler, bilmiyorum ama az çok tahmin ediyorum. “Cem Karaca’nın Gözyaşları” adlı filmin çekimleri tamamlandı ve film bir sürü amatörlükten sonra vizyona girebildi. Girdi girmesine de, girmesi ile tekrar mahkemelik olması ve vizyondan kalkması bir oldu.

Bir film üzerinden Cem Karaca portresi çizmek imkansızdır. Hele o filmin kurgusu ilkokul seviyesinde bir filmse, hele o film Wikipedia’dan alınan bilgilerden derlenmiş, tek düze bir özetten ibaretse… Ben yine de bunu yapacağım ve hem “Cem Karaca’nın Gözyaşları” adlı filmin neden olmadığını, hem de duayen ustadan bahsedeceğim.

Daha İlk Andan Beri Problemli Bir Proje Oldu

Bu bahsi geçen film, daha ilk günden sancılı bir proje oldu. Cem Karaca’nın son eşi İlkim Karaca ile oğlu ve filmin yapımcısı arasında geçen anlaşmazlıklar sayesinde film bir magazin malzemesine döndü. En az altı, yedi kere filmin vizyon tarihi değişti. Filmin ilk açıklanan adı değişti ve öyle girdi vizyona. İlk adı sanatçının adı, yani Cem Karaca olacaktı. Sonra ne olduysa bu isimden vazgeçildi ve “Cem Karaca’nın Gözyaşları” oldu.

Bu ismi seçerken belli ki ustanın “Resimdeki Gözyaşları” adlı şarkısından esinlenmişler. Güzel bir film ismi oldu, ama film boyunca bir kez bile “Resimdeki Gözyaşları” adlı şarkıyı duymadık. Karaca’nın en efsane şarkısını, Karaca’yı anlatan bir filmde kullanmamak ne demek biliyor musunuz? Michael Jackson’un filmini yapıp “Billie Jean”ini kullanmamak demek. Sıkıysa bunu Amerikan sinemasında yapın. Ama bizde olur, hatta oldu bile…

 

Bu filme İlkim Karaca’nın çok itirazı oldu. Belli ki Cem Karaca’nın oğlu Emrah Karaca ile İlkim Karaca hala anlaşamıyorlar. Buna filmin yapımcısı da eklenince olay çığırından çıktı. İlkim Karaca kendisinden izin alınmadığını ve bu filmde, Cem Karaca’nın hayatının iyi anlatılmasından yana tereddütlerinin olduğunu iddia etti. Mahkemeye gitti.

Bunun karşılığında yurdum filmcileri ne yaptı? Çok basit! İlkim Karaca’nın, Cem Karaca’nın hayatında olduğu altı, yedi senelik bölümü filmde kullanmadılar ve “Zaten İlkim Karaca’nın olduğu dönemler filmde yok. Onun konuşmaya hakkı yok” tarzı bir savunmada bulundular. Düşünebiliyor musunuz, bir biyografi filmi yapıyorsunuz ve sanatçının bir dönemini kendi kafanıza göre çıkartıyorsunuz. Neden? İzin almanızı isteyen eski eşine karşı sırf bir savunma yapabilmek için. Bunu Amerikan sinemasında yaparsanız endüstri ve eleştirmenler size ne der? Tahmin edebilirsiniz sanırım.

Çocukluğundan Beri Müzik Aşkı ile Tutuştu

Tiyatro kökenli bir anne ve babanın oğlu olarak hayata gelen Cem Karaca,  çocukluğundan beri müziğe meraklıydı, ama ailesi aksine onun müzikle uğraşmasını istemedi. Babası müthiş otoriter bir insandı. Öyle ki konserinde onu yuhalatmak için adam bile kiralamıştı. Oğlunun askere gitmesi için onu askeriyeye şikayet etti. Belki ilk etapta kötü bir baba gibi gözükebilir, ama bu despotça davranışlar Cem Karaca’nın, Cem Karaca olmasında önemli bir kilometre taşı oldu.

Filmde bu bölüm güzel işlenmiş. Babası Cem Karaca’ya yabancı grupların ve şarkıcıların şarkılarını söyleyerek taklitçilikten başka bir şey yapmadığını söylerken, onu adeta sözleriyle dövdü; ama eğri oturup doğru konuşalım, babası ona çok doğru şeyler söylemiş. Cem Karaca, babası sayesinde, özellikle askerlik yıllarında Anadolu’yu keşfeder ve kendi müzikal çizgisinin temeli olan Anadolu Pop Rock’a soyunur.

Filmdeki Cem Karaca Karakteri Çok Abartılı

Ben Cem Karaca ile tanışma fırsatını bulan biriyim. İki kez röportaj yapmış, uzun sohbetlerde bulunmuş biri olarak filmi izlerken aslında orada çizilen karakterin, gerçek Cem Karaca’dan çok farklı bir karakter olduğunu hissettim. Cem Karaca filmde şımarık, vurdumduymaz bir genç gibi gösterilmiş. Cem Karaca şımarık biri değildi, çılgın ve coşkulu biriydi. İçinden geldiğini söyleyen birisiydi, ama film yönetmeni ilk müziğe başlangıç yılları olsun, ilk iki evliliği olsun, o gençlik dönemini tasvir ederken çok amatör davranmış. Orada samimiyet ile dalkavuklukla, deli dolu olma durumunu ise şımarıklıkla karıştırmış.

Cem Karaca’nın, Moğollar ile birleşmesinin hikayesi de çok ilginçtir. Filmde hali hazırda bir grubu olan Cem Karaca, plak şirketinin yazıhanesinde patronu tarafından Moğollar ile tanıştırılır ve o an hemen “Tamam o zaman, beraber çalışıyoruz” der. Filmde öyle bir hava yaratılır ki, Cem Karaca hemen eski grubunu satıp, Moğollar ile çalışmaya başlamış gibi yansıtılır. Yani film rahmetliyi nankör ve vefasız biri gibi göstermiş.

 

Moğollar’a Saygısızlık!

Moğollar ile ilgili bir diğer ilginç sahne ise Cahit Berkay ve grupla bir çay bahçesinde otururken yaşadıkları diyalog oldu. Filmde Cem Karaca’nın grubu Moğolları bir popüler kültür ikonu gibi göstermişlerdir. Çay bahçesinde otururken “Ya Cem, zaten şöhretiz, herkes bizi konuşuyor. Ne gerek var siyasete?” tarzı bir söylemle yargılanan Moğollar Grubuna yapılan ciddi bir saygısızlıktır.

Moğollar hiçbir zaman popüler kültür ikonu olmadı, hiçbir zaman apolitik bir grup olmadı. Hele filmde o diyalog sırasında Cahit Berkay’ın masadan kalkıp, “Ben Fransa’ya gidiyorum” dedikten sonra diğer grup elemanlarının da tek tek kalkıp Cem’i terk etmesi şeklinde gelişen sahneyi hala anlamadım. Sanırsınız o masada oturan bir pop star ve sosyal sorumluluk adına müzik yapmak istediği için o pop star terk ediliyor.

Film mahkeme kararıyla kalktı, ama herhangi bir yerden izleme şansınız olursa o sahneyi mutlaka inceleyin. Cem Karaca ve Moğollar sahilde bir çay bahçesinde oturuyorlar, bağıra bağıra kavga ediyorlar, çevrelerinde diğer masalarda oturanlar ve o sırada yoldan geçenler ise onlara bakmıyorlar bile. Sanırsınız ki kimsenin tanımadığı bir grup oturuyor o masada. Bugün olsa “Belki olur” derdim, ama yetmişlerde ünlü olmak büyük şeydi. O dönem ne sosyal medya, ne de bugünkü kadar büyük medya vardı. Halk starlara açtı. O dönem star olanlar halkın arasında bırakın öyle ulu orta bir yerde oturmayı, yanlarından bile geçemezdi, ama film işte, ne diyeceksiniz? Bu film nerden baksan, nerden tutsan tamamen “Para kazanmak” için yapılan, popüler kültüre adeta keşmekeş edilmek amacıyla kurgulanmış bir film oldu.

Cem Karaca’nın hayatında çok önemli dönüm noktaları vardır.

Bunlardan birincisi, babasının ona zorla verdiği dersler sonucunda müzik kariyerinin şekillenmesiyle sonuçlanan bocalama devri,

İkincisi, Anadolu Rock müziği icrası, sanatçı duruşu ve çizgisi ile yakaladığı başarı ve şöhretli yıllar,

Üçüncüsü, yaklaşık yedi yıl süren Almanya’daki hayatı ve,

Dördüncüsü, Türkiye’ye döndükten sonra yaşadığı ikinci bahar ve yeniden şahlanış dönemi…

Almanya Yılları Çok Arabesk Anlatılmış

Filmde, üçüncü dönem tek kelime ile Arabesk bir anlatıyla geçiştirilmiş. Cem Karaca’nın Almanya yıllarını anlatırken senarist ve yönetmen acının dibine vurmuş. Cem Karaca’yı Almanya’da 1+0 bir dairede, bütün gün içki içen, depresyona giren bir ayyaş gibi gösterdiler. Sahnelerde öylesine küçülttüler ki Karaca’yı, bir ara orada Cem Karaca şişeyi eline alacak, arkadan “Kaç Kadeh kırıldı..” şarkısı başlayacak sandım.

Evet doğrudur, Cem Karaca’nın Almanya yılları hasretle geçti, kötü geçti; ama Cem Karaca Almanya’da çok güçlü bir duruş sergiledi. Ayrıca Cem Karaca Almanya’da, öyle filmde anlatıldığı gibi ayyaş bir hayat yaşamadı. Orada sahneye çıktı bayağı aktif müzik üretti. İki tane de albüm yaptı. Film burada belli ki damardan vurmak istemiş.

 

Sansasyonel Bir Dönüş

Cem Karaca’nın Türkiye dönüşü de olaylı olmuştur. Turgut Özal ile bir görüşme yaptıktan sonra Özal’ın özel izni ile vatandaşlık hakkı geri verilmiş ve öyle Türkiye’ye gelmiştir. Hatta Cem Karaca Türkiye’ye döndükten sonra, kendi tabanını oluşturan fanatiklerinden “dönek” ithamı ile karşılaşmış ve “Memleketime döndüm” diyerek “Döneklikse bu döneğim” anlamına gelen bir açıklama yapmış, hatta bunun şarkısını da yapmıştır. Filmin en önemli olaylarından biri bu olması gerekirken, yönetmenimiz bunu da es geçmiştir.

Cem Karaca döndükten sonra 1990 yılında Kuşadası Altın Güvercin Müzik Yarışmasına katılarak “Yahya Kahya” adlı şarkısı ile birincilik elde ederek, adeta muhteşem bir geri dönüşe imza atmış ve Türkiye’deki ikinci baharına start vermiştir.

Filmde bunların hiçbiri yok.

Şunu da söylemek isterim ki, Cem Karaca’nın geri dönüş yılları iyi geçtiği kadar sancılı da geçmiştir. Bir yandan ona “Dönek” diyen tabanı, bir yandan patlayan pop müzik ve yeni Türkiye’ye uyum sağlama süreci ona zor dönemler de yaşatmıştır. Hatta son dönemlerinde iyi yerlerde sahne alamadığı ve küçük barlarda sahne aldığına dair dedikodular bile çıkmıştır.

Bu dönemlerde hep yanındaki kişi ise İlkim Karaca olmuştur. İlkim Karaca, Cem Karaca’nın son dönemlerinde onunla aynı yastığa baş koyan, en çok dertleşen insandı, ama filmde o da yok! Bunların hiçbiri filmde yok maalesef. Belli ki sırf İlkim Karaca ile muhatap olmamak için bu dönemi es geçmişler. Uzun lafın kısası, Cem Karaca büyük efsane onu birkaç sayfaya sığdırmak, bir filmle anlatmak imkânsız bir şeydir.

“Cem Karaca’nın Gözyaşları” filmi çok amatör bir vizyonla hazırlanmıştır. “Daha iyi olabilir miydi? Kesinlikle evet. Bu bir sinema filmi değil, Netflix veya benzeri bir platformda “Kulüp” gibi beş altı bölümden oluşan ve derinlemesine konuları işleyen, daha doyurucu bir dijital film yapılabilirdi.

Belli ki ticari kaygılar daha ağır basmış ve bir şipşak film çekilmiş. Film İlkim Karaca’nın büyük hukuki mücadelesi sonucunda vizyona girdikten bir hafta sonra kalktı. Bu süreçte izleyen izledi, izlemeyenler ise bir şey kaybetti mi? Hayır, abartılı bir biçimde dramatize edilmiş bir biyografi filminden başka bir şey olmayan bu filmi izlememek büyük bir kayıp değil.

Son dönemlerde ardı ardına çekilen biyografi filmlerine bir tanesi daha eklendi. Bergen ve Müslüm Gürses’in biyografi filminden gelen hâsılattan heveslenen yapımcıların ve yönetmenlerin bir anda sanat aşkı çıktı ortaya ve bugün sanatçıları adam yerine koymayan Türk sineması, aniden tutkununa döndü. Ortalık birbirinden kötü biyografi filmlerinin mezarlığına döndü.

 

 

Previus Post
ZAMANIN SESSİZ
Next Post
ÖZDEMİR ASAF

Leave a comment

Medya Alemi Dergi
Medya Alemi Dergi

İmtiyaz Sahibi
Dalyan Medya Ve Mağazacılık A.Ş. Adına Gökhan Çelik (gokhan.celik@dalyanmedya.com)

Çalışma Saatlerimiz
  • Hafta İçi:
    09:00 - 19:00
  • Hafta Sonu
    10:30 - 18:00

Site Haritası

  • Ana Sayfa
  • E-Dergi
  • Hakkımızda
  • Hizmetler
  • Röportaj & Yazı
  • İletişim

İçerik Listesi

  • Etkinlik Planlama
  • Reklam Çalışmaları
  • Tanıtım Organizasyon

Reklam Ve Pazarlama

BHS GROUP Atakan Taşur (0507 746 97 58) 

ADRES

16 Eylül Mah. 3001 Sk. No:1 Vakıf İş Hanı 2. Kat No:228 Çeşme / İZMİR (0232 712 00 16)


Mecidiyeköy Mah. Selahattin Pınar Cd. Tosunlar Apt. No:10/7 Şişli / İSTANBUL (05334039483)

BASIM YERİ

İZMİR FORM Matbaacılık 7410 Sk. No:20 Pınarbaşı – Bornova / İZMİR

© Copyright 2024. All Rights Reserved by Dermen Yazılım