Eric Morris’ le ilk kez, yaklaşık 16 sene önce New York’ta tanışmıştık. O yıllar Eric’in New York temsilcisi Anthony Bova’nın asistanlığını yapıyordum. Öğrencisiydim ve sonrasında çeşitli atölye çalışmaları yapmak için kendisinden asistanlık teklifi almıştım. Asistanlık deyince, hocanın çay kahvesini hazırlayan, çantasını taşıyan biri gibi anlaşılıyor; ama ben daha çok ders vermediği ya da veremediği zamanlarda yerine ders veriyordum. Biraz ‘sub teacher’ pozisyonu denebilir. Anthony Bova, Eric Morris tekniğini, daha doğrusu sistemini bana ilk öğreten kişilerden biri olmuştur. 1990’lı senelerin sonunda Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro bölümünde Oyunculuk okurken, ilk kez İpek Bilgin ismini duymuştum. Biz konservatuarda okurken Eric Morris dersi veriyordu, ama ondan o zamanlar ders alma şansım olmamıştı. Ne şans ki, New York
yıllarımda Anthony ve Eric’ le uzun seneler çalışmış ve onlardan bu teknik hakkında o kadar çok şey ögrenmiştim ki, yıllar sonra İpek Bilgin kendi okulunda Eric Morris tekniğini anlatmam için bana iş teklif edecekti. Tabi ki o yıllar bundan habersizdim. Peki, bu herkesin üzerinde çok durduğu Eric Morris Tekniği/Sistemi ne anlatıyor? Neden diğer oyunculuk tekniklerinden farklı? Sizlere biraz bundan bahsedeyim; Eric Morris’in “No ACTING Please-Lütfen Rol Yapmayın” kitabında da detaylı olarak anlattığı gibi, oyunculuk “rol yapmak/kesmek” üzerine kurulu bir şey değil. Anda kalmak ve anı yaşamak üzerine kuruludur. Anda kalmak, içinde duygularımız ve bedenimiz üzerinde yapacağımız bir çok çalışma üretmiş; çünkü sahne dışında yaşadığımız hayatlarımızda bir çok duygusal inişler çıkışlar yaşıyoruz. Eğer sahneye ya da ekran önüne bu duygulardan arınmadan çıkarsak, hiç bir şekilde oynayacağımız karakterin gerçeğini yansıtamayız. Bu sadece ‘şekilde’ olarak kalıyor, derinliğe inemiyor, çünkü anbean, sahnede yaşamak istediğimiz gerçeğin önüne, dışarda yaşadığımız ve bizi etkileyen duygular, oynayacağımız
karakterin, duygularının önüne geçiyor. Bunun için de Eric Morris tekniğinde bedensel ve duygusal rahatlama çalışmalarıyla bunun önüne geçilip, sahneye nötr bir duygu durumuyla çıkıp, ancak bu nötrlükten -eğer Hamlet oynuyorsak- Hamlet olabiliyor. Onun dışında oyuncu bu çalışmaları yapmaksızın, sahneye çıktığında sadece ezberindeki replikleri aktaran mekanik bir şey haline dönüşüyor. Stanislawski’de bu anlamda “Ceketinizi sahneye çıkmadan önce çıkarın” diyor. Yukarıda bahsettiğim şey, tam da bu; dışarıda üzerimize giyindiğimiz rollerden kurtulup, o ceketi çıkartıp, duygularımızı nötrleştirip, Hamlet oynayacaksak Hamlet ’in ceketini giyebilmektir. Bunu başarabilmek için de Eric Morris tekniğindeki ilk çalışma “Ne hissediyorum?” çalışmasıdır. Oyuncu yüksek sesle kendine “ne hissediyorum?” diye sorar ve cevap verir. Bu cevaplar oyuncunun o an ne hissettiğinin ifadesidir. Hayatta içinde bulunduğumuz anlardan başka elle tutulur bir gerçeklik yoktur. Bunu oyuncu anın içinde, kendi içine bakarak, kendi duygularını anbean fark etmeye odaklanır. Bunu yaptıktan sonra geriye oynadığımız karakterin
duygusunu analiz etmek, oynadığımız sahneleri birer birer ele almak gerekiyor. O belirlediğimiz sahneler içinde hangi duygu durumu ön plana çıkıyorsa, o duygunun “ceketini” giymeniz lazım. Hamlet – kraliçe sahnesini oynadığımızı düşünelim. Kendimize ‘Hamlet bu sahnede ne hissediyor?’ diye soruyoruz ilk olarak. Diyelim ki, öfke duygusunun ağır bastığını hissettik, o zaman kendimize soruyoruz; “Ben kişi olarak bu öfkeyi kime karşı hissediyorum” veya “Kendi içimde bu öfke anlarını nasıl yaşıyorum”. İşte bunlar için de yapılacak belirli çalışmalar var. Bunun üzerine 3 kitap yazmış Eric Morris. Kısaca özetleyecek olursak; oyunculuk kişisel bir yolculuk ve bu yolculukta oyuncu kendini ortaya koyuyor. Tüm bu anlara da kendi empati yeteneğini ve tekniğini geliştirerek farkındalık oluşturuyor. Hem oynadığı karakterlerde hem kendinde hem de seyircide… Bir dahaki sayıda görüşmek üzere…