Çocukken, okuduğu kitaplardaki roman karakterlerinin yerine kendine koyup, onlarla birlikte gülüp, onlarla birlikte ağlarmış. İşte oyunculuk serüveni o zamanlar kalbine işlemiş, mesleğine aşık, güçlü bir kadın; Esengül Aypek… Baharın gelişiyle, içimizin kıpır kıpır olduğu, güneşli bir günde bir araya geldik. Ekranda fırtınalar estiren “Hudutsuz Sevda” dizisinde “Ceylan” karakteriyle çok konuşulan Esengül’le biraz kariyer yolculuğundan konuştuk. Bu yükselişten çok mutlu, ilerleyen zamanlarda onu daha fazla göreceğimize eminim. Samimi, enerjik, yetenekli, hayatın içinden bir kız, tabi böyle olunca başarı da kendiliğinden geliyor. Esengül Aypek ile hikayesini daha iyi tanıyacağımız, kalbinin çekmecelerini karıştıracağımız, keyifli bir yolculuğa çıkıyoruz…
En son reyting rekorları kıran “Hudutsuz Sevda” dizisinde “Ceylan” karakterine hayat verdin. Kariyer ritminizin en güzel zamanlarını yaşıyorsun. Bu aralar nasıl hissediyorsunuz?
Çok iyi hissediyorum, çok güzel bir ekiple, çok iyi bir işin içinde yer aldım. Ceylan, oynaması çok keyifli, çok yönlü bir karakter olduğu için bana hem oyuncu olarak hem de Esen olarak çok şey kattı.
Senin yolculuğun Ankara’dan İstanbul’a uzanan bir serüven olmuş. Soğuk bir iklimden sonra İstanbul’a adaptasyon sürecini nasıl atlattın?
Çok zor geçti. Ben 27 yaşına kadar Ankara’dan hiç çıkmadım. Orada okudum, oyunculuğa ilk orada başladım. O yüzden İstanbul’a ilk geldiğimde başka bir ülkeye gelmiş gibiydim. Üç yıl oldu İstanbul’a taşınalı, şimdi alıştım. İstanbul’a ziyarete geldiğimde arkadaşlarım “Geldiğinde gitmek istemeyeceksin, hep buralı gibi hissedeceksin” diyorlardı. Gerçekten öyle oldu. Artık Ankara’ya gittiğimde bir an önce buraya, evime dönmek istiyorum.
Bulunduğun yeri, yaptığın işi sorguladığın zamanlar oldu mu?
Ben ne yapmak istediğimi hep çok iyi biliyordum. O yüzden yaptığım işi, verdiğim kararların mükafatını ya da çilesini hiç sorgulamadım. Bu işe başladığım zaman zorlukların olacağını biliyordum, ama önünde sonunda olacağını da biliyordum. İyi ki böyle oldu.
Ankara’da nasıl bir hayatın vardı? Nasıl bir çocukluk geçirdin?
Çok sakin, her şeyin yolunda olduğu, mutlu bir çocukluk geçirdim. Ankara’daki hayatım da öyleydi. Arkadaşlarım, gittiğim yerler, sevdiğim şeyler hep belliydi. İstanbul benim için çok iyi oldu. Hayatımda her şeyin planlı olamayacağını, biraz da plansız olmak gerektiğini burada öğrendim.
Hepimizin hayalleri ve o hayalleri gerçekleştirmek için uğruna verdiği savaşlar var. Sen de bu yolda çok mücadele ettin ve bence artık bunun meyvelerini yemeye başladın. Peki, bir keşfedilme hikayen var mı?
Lisede tiyatro yapmaya başlamıştım. Üniversitede konservatuar okumayı çok istedim, ama babam başka bir mesleğim olsun istedi. Uluslar arası ilişkiler okudum. Bana bir söz vermişti. Eğer bu bölümü okursam, oyunculuk kurslarını karşılayacaktı. Sözünü de tuttu. Ben bir oyunculuk kursuna gittim ve orada tiyatro yapmaya başladım. Ankara’daki ilk yapımcım benim oyunumu izlemiş. O zamanlar benim aklımda dizi yoktu. Sadece oyunculuk yapmak istiyordum. Beni o keşfetti. Görüştükten sonra “Beni Affet” dizisinde beş bölümlük, kısa bir rol verdi. Bir sene sonra da beş sezon “Beni Bırakma” dizisine başladım.
Beni Bırakma dizisi uzun soluklu ilk işin oldu. 630 bölüm ve bir anda hayranların sosyal medyayı sallamaya başladı. Böyle bir ilgiyle karşılaştığında ne hissettin?
Yaşım itibariyle de böyle bir şey beklemiyordum. Oyunculuğun böyle bir getirisi olduğunu düşünmüyordum. “İnsanlar beni neden seviyor? Beni tanıyorlar mı? Neden beni sevmiyorlar?” diye çok sorguladım. Zamanla keyfini yaşamaya başladım. Hala bunun keyfini sürüyorum. İyi de olsa kötü de olsa, yaptığım işin yorum almadı beni çok mutlu ediyor.
Şöhretin kıskacının içine düştüğün zamanlar oldu mu?
Daha yolun başındayım. Benim çok izole bir hayatım olduğu için şöhret kelimesi beni etkilemedi.
Hudutsuz Sevda yayınlandığı günden beri büyük bir başarıya imza attı. Ekranda kıyasıya bir kıyım varken, Hudutsuz Sevda’nın bu kadar sevilmesini neye bağlıyorsun?
Bu bir sinerjidir. Sahne arkasında enerjin nasılsa, kamera önüne de o yansır. Hudutsuz Sevda çok kalabalık bir ekip olmasına rağmen herkesin çok senkron, çok uyumlu, çok sakin çalıştığı bir ekip. Senaristlerimiz inanılmaz bir senaryo yazıyorlar. Biz her hafta heyecanla senaryonun gelmesini bekliyorlar. Zaten Med Yapım’la çalışmak benim için gurur verici.
Ceylan, biraz hırsları olan, planları olan bir karakter, Esengül olarak Ceylan’ı nasıl anlatırsın?
Ben Ceylan’ı herkesin aksine çok seviyorum. İnsan bir yerden sonra karakteriyle ortak bir bağ kuruyor. Ben onu anlayabildiğim bir yerden bakıyorum. Hayatı boyunca sevilmemiş, bir annesi babası yok, sürekli kardeşlerine bakmış, ilk kez yanlış bir erkeği sevmiş bir kız. Bunun cezasını hem çekti hem de çektirdi. Hepimizin reddettiği taraflarını gördüğü bir karakter… Biri bize kötülük yaptığında, hırslanırız. Biz bunu televizyonda görmeye çok alışkın değiliz, ama Ceylan çok insani bir yerden alıyor. Hırslandığında öfkesini gösteriyor. Oynaması çok keyifliydi.
Diziye sonradan dahil oldun. Her şeyiyle oturmuş bir dizinin içine dahil olmak seni nasıl etkiledi?
Çok büyük bir konfor; herkesin ne yaptığını bildiği, oturmuş bir iş var. Tabi ki alışma sürecinin zorluğu var, oraya geldiğinde herkesin birbiriyle arkadaş olduğunu görüyorsun, sen sonradan gelmişsin. Bu gibi handikaplar oluyor, ama benim şansıma çok sıcak bir ekibe denk geldim ve çok hızlı bir adaptasyon süreci yaşadım.
Dizide Ceylan Halil İbrahim’e aşık oldu ve bunu itiraf etti. Gözü kara, tutkulu, “aşk için ölmeli aşk o zaman aşk” diyen bir karakter. Peki sen, aşk söz konusu olduğunda Ceylan kadar gözü kara mısındır?
Ben de çok gözü kara bir insanımdır, ama daha ahlaki çizgilerim vardır. Başkalarının hayatını riske atacak, mutsuz edecek hamleler yapmam. Aşkımı içime gömerim.
Herkes tarafından aşkı yaşamak farklı anlatılabilir. Senin romantik dünyan nasıldır?
Benim romantik dünyam çok dingindir, güven alanına dayalıdır. Bir film izlemek, sohbet etmek, güzel bir yemek yemek yeterlidir. Birlikte dinlenebildiğim, kafamın içindekileri boşaltabildiğim alandır.
Aşk seni tavlayabilir mi yoksa kolay kolay pabuç bırakmam diyenlerden misin?
Ben her konuda kolay kolay pabuç bırakmam. Çok kolay tavlanmam, mantıklı nedenlere dayandırmalıyım. Hayatımda, bir puzzle parçası gibi yerini bulmalı, anca o zaman hayatımda yeri olabilir. Yoksa kopmuş bir uçurtmanın ipi olmam.
Mükafatı da, eleştirileri de oldukça bonkör bir iş yapıyorsun. Peki sen, kendini izleyip eleştirir misin?
En çok kendini döven insanlardanım. Oyunculuğumu, fiziğimi, duygumu, her şeyi ele alırım. Önce sorunu bulurum, çok güvendiğim insanlara danışırım, çalıştığım oyuncu koçlarına sorarım. En son o sorunun çözümüne odaklanırım. Bence hayat da böyledir. Sürekli gelişmek, üstüne eklemek gerekir.
Mutsuz olduğun, sabah yataktan kalkmak istemediğin zamanlarda kullandığın “Hayatla başa çıkma reçeten” var mıdır?
Herkes gibi ben de bir şeyle yapıyorum. Benim o anki yorgunluğumun kimsenin umurunda olmadığını, o yataktan kalkmak sorunda olduğumu, dünyada çok büyük dertlerin olduğunu kendime söylüyorum. Bu beni güçlendiriyor. Hayata daha anlayışlı bir yerden bakıyorum.
Kafana estiğin gibi mi yaşarsın yoksa her zaman plana sadık mı kalırsın?
Eskiden olsa hep plana sadık kalırdı, artık gelişine yaşıyorum. Hayat her şeyi planlayacak kadar uzun değil. Bazen canının istediğini yapmalısın.
Hadi gel gidelim dendiğinde, ne kadar yorgun olursan ol, hayır diyemeyeceğin bir yer var mı?
Ailemin yanı, bir tek onları reddedemem. Onun dışında çok güzel reddederim (gülerek). Genelde evcimen bir insanımdır.
Not defterinin bir yerinde yazılı olan, ama gerçekleştirmek için zamanının olduğunu düşündüğün ya da henüz cesaret edemediğin bir şey var mı?
Ben dokuz yaşından beri günlük tutuyorum. Dönüp baktığımda yazdığım, ama cesaret edemediğim şeylerin günü geldiğinde olduğunu gördüm. Artık manifestim oldu. Hala aldığım notlar var, bir gün gerçekleşeceğini bilmek güzel.
Kendinle baş başa kaldığında, seni mutlu edecek nedir? Kendini nasıl ödüllendirirsin?
Çok güzel bir kişisel bakım, sıcak bir duş, bir yemek, ardından bir filmi ışıklar kapalı, kedişim kucağımda… Benim için en güzel mutluluk budur.
Derginin bu sayısını Kartal Tibet’e ithaf ediyoruz. Röportajdan önce öğrendik ki, Kartal Tibet sizin de çocukluk aşkınızmış. Bu denk geliş hakkında ne söylemek istersiniz?
Çok şaşırdım ve çok mutlu oldum. Annem Yeşilçam filmleri izlemeyi çok sever, çocukken birlikte izlerdik. Ben de Kartal Tibet’in hayranıydım. Şabaniye filminde bir sahnesi vardı. Hem yönetmeni hem de oyuncu olduğu bir sahne vardı. Canım sıkkın olduğunda hep izlerim. Kartal Tibet gibi unutulmaz bir isme ithaf edilen bir sayıda yer almaktan onur duydum.
Şöyle bir zaman rüzgarında gidip geldiğimizde, seni bugünlere getiren sihirli bir an görüyor musun?
Ben bir sihir olduğuna inanmıyorum. Her şey çalıştığında, emek gösterdiğinde oluyor. Benim için hayatta istediğim her şey çok yavaş ve mücadele ederek oldu.