Korkuyoruz, hem de çok. İçimizdeki en karanlıkla yüzleşip, kendi aydınlığımızın ışığından korkuyoruz, aslında kendi içimizdeki güçten korkuyoruz.
Herkes bize yetersiz olduğumuzu kabul ettirmişken, biz bile bunu kabul etmişken, içimizdeki gücün büyüklüğünden korkuyoruz.
Dünyaya adım attığımızdan beri yaşadığımız tanıdık cehennemden ayrılmaya, bize acı da verse konfor alanımızı bırakmaktan korkuyoruz.
Evet, belki cennetten çok daha iyi bir seçenek var ancak bilip, tanımadığımız için ‘’tanıdığımız cehennemi tanımadığımız cennete’’ tercih ediyoruz.
Kabul et… Aşamaları kabul et, döngülerini kabul et… Yaşadığın her şeyi kabul et. Hepsi senin için, hepsi bu dünyaya varlığını kabul ettirmek için.
Hepsi içindeki o özü, gücü, bilgeliği bulabilmen için. Sen bu sistemdeki en büyük parçasın, sen varsan bu hayat, bu dünya var. Sen varsan etrafındakiler var. Yaşadığın her şey, her an, her olay oldu bitti ve sen şu andasın.
Ne çocukken dışlandığın, ne iki yıl önce terk edildiğin, ne de değersizleştirildiğin dündesin. Şu anda, sen bu satırları okuyansın. İçsel yolculukta kendini arayansın. Yaşadıklarını dışarda arama, kendi içinde, döngülerinde, gölgende, karanlığında ara.
Gölgeni görüyorsan sana ışığın yolunu gösterecektir. Eğer kendini karanlıkta hissediyorsan, ışığın varlığını hissetmişsin demektir. Çünkü ışık varsa karanlık da vardır.
Biliyorum, yetersiz olmaktan çok korkuyorsun çünkü sana hep böyle öğretildi ama sen yetersiz olmaktan değil, gücünden, aydınlığından korkuyorsun. Sen parlamak için yaratıldın. Şimdi kendini, gücünü, ışığını fark et. Fark et ve parla. Kendine izin ver. Kendini onayla ve onurlandır.
Çünkü sen varsan bu hayat var.
Korkma kendinden. İçindeki her şeyi bir sayfa gibi aç, ser önüne. Annenden aldığın değersizliği, babandan aldığın öfkeyi, sevgilinin hissettirdiği tercih edilmeme duygunu önüne getir. Hepsini gör ve sor kendine “neden” diye ve en içten hiç olmadığın kadar dürüst ol, gerçek cevapları ver kendine. Ondan sonra, bir daha bakma geriye ve sadece ilerle.
Yazar: Kamer Yıldız Usta